Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

12 Kasım 2010 Cuma

Kanlı Yazın

“Siz istemeseniz de dünya sizi her haline ortak eder,dert etmeyin.”

Çocukluğumda,okumak istediğim korku-gerilim türündeki yazınları okuyamazdım;malum aile büyüklerimiz!O zamanlar bunları okuyamadığım her geçen gün,üzülürdüm çünkü o eserlerin tükeneceğinden korkardım.Nitekim tükenirdi de.Üstelik o yaşlarda bu tip kitaplar okumanın yaşıtlarım arasında-onlardan ayrı-farklı şeyler yapma isteğim de söz konusuydu.Hani ben korku-gerilim okuyorum,onlar okuyamıyor.E tabi gülüyorum şimdi bunu düşününce.Hatta onları okuyamamak beni korku-gerilim yazmaya kadar sürüklemişti;okuyamıyorum,bari yazayım.

Yine o zamanlar Frankenstein ve Dracula gibi,bugün korku-gerilim eserlerinin ana başlığı nedir desek bu ikisidir diyebileceğimiz kadar beynimize kazınmış iki büyük eser vardı,benim için. Tabi bu eserlerin sonradan düzmece şekillerle piyasaya sürüldüğü de olmadı değil ama sonuçta ele alınması gereken konu bu değil.Frankenstein ve Dracula’yı okuyamamıştım çocukluğumda ve çocukluk sonrasında onlar yitip gitmişti benim için.Hiç bir anlamı yoktu bir daha onları okumaya çalışmamın.Hikayelerini ister istemez öğrendim fakat hala okumadım.

Başında da söylediğim gibi Frankenstein ve Dracula’nın o yaşlarda elimde olmayışı,onları bir daha bulamayacağım korkusuna kaptırmıştı beni.Kitaptı bu,her yerde bulunmayabilirdi.Kafataslı,kanlı-bıçaklı kitap kapakları gördükçe kitapçı vitrinlerinde ya da kaldırım üstlerinde onları alamayacağımı bile bile bakar,bir yandan aile büyüklerinin buna karşı çıkacağını da her gözümün önüne getirdikçe içim daralır ve o kitapları bir gün birileri gelip alacak onları oradan da gidip o alanlar okuyacak diye sinirlerim bozulurdu.

Zaman zaman alabileceğim durumlar olmuştu,onları gizli gizli okuyabileceğimi düşündüğüm zamanlar;fakat bu sefer de sağdan soldan toplama bilgilerle bu Frankenstein ve Dracula ikilisinin sonradan içeriklerinin bozulduğuna dair,farklı temalarla işlenmiş olduklarına dair,sonuç olarak da içeriği orijinal mi değil mi sorularıyla başımı çatlattığım fikirler ön plana çıkmıştı.Hani al bir de buradan yak dersiniz ya;işte öyle bir şey. Soğumuştum,okumak istemiyordum artık onları.

Büyüdükçe-nedendir bilmem-bu ana eserlerin dışında ara eserler görmeye de başladım. O korku-gerilim kitaplarını bir daha asla bulamayacakmışım ve ben büyüdüğümde onlar çoktan alınmış,tüketilmiş olacak gibi gelirdi bana;ama bu ara eser olarak tanımladıklarım,işin rengini biraz değiştirdi.

Bu janrayı okuma isteğinden ne kadar soğumuş olsam da on dört ile on beş yaşlarımdan itibaren yeniden arar oldum onları.O zamanlar Dan Brown’un eserlerinin patlak verdiği bir dönemdi.Tabi önceleri bildiğim bir de Stephan King vardı ama onun da konularını beğenmiyordum,ilgimi çekmiyordu.O zamanki düşüncelerim,korku-gerilim asla rağbet görmeyecekti;dolayısıyla da onları yazanların ellerinde patlayacaktı bu kitaplar.Bana ulaşmayacaktı,ne traji-komik.

Okuma ve yazma hayatımda bir dönüm noktası gibi gördüğüm çok büyük bir değişimi fark ettim dünya edebiyatında.On dört-on beş yaşlarımda korku-gerilimin asla rağbet bulamayacağını düşünürken,sadece iki-üç yıl sonra kitap piyasaları korku-gerilim eserleriyle dolup taşmaya başladı.Artık sadece Stephan King ya da Dan Brown yoktu.Yıllar öncesinin unutulmuş hatta bilinmeyen korku-gerilim yazarlarının isimleri duyulmaya
başlandı.C.Andrews,Peter Straub,Dean Koontz bunlardan sadece bir-kaçı.Yenilerden,artık bu janraya gönül vermişlerin neredeyse tamamının bildiği,tek eseri “Alacakaranlık” ı ile ünlü Stephanie Meyer,Tomi Hoag,Tess Gerritsen;kitap vitrin ve tezgahlarını eserleriyle dolduran birkaç yazar.Benim gözlerimle bakarsanız,bu korku-gerilim patlamasına öncü yazar-gerilim hattında-Dan Brown’dur;ama buna emin olduğumu da söyleyemem.Onun haricinde Jean Christophe Grange“Kızıl Nehirler” den sonraki eseri “Taş Meclisi” ile kitap tezgahlarında büyük bir ilgi görmeye başladı.Dan Brown’dan sonra kral-temaları ne kadar farklılık gösterse de-Jean Christophe Grange’dı.Ayrıca son zamanlarda İskandinav yazarların bu janra üzerine devrede olduğunu da söylersek,korku-gerilim janrasının patlak verişindeki en önemli ayaklardan birini de ortaya çıkarmış oluruz.Dört İskandinav ülkesi içinden,özellikle Norveç ve İsveç’ten yazarlar ön planda.Bu konuda İskandinav atalarının “Odin” gibi kanlı bir dine sahip olmalarının etkisi var mıdır acaba diye düşünmüştüm;fakat şimdilik ne söylesem asılsız kalacak.

Kendi ülkemizde bu janradan kimsenin pek ön plana çıkmadığını düşünürken bile Ahmet Ümit’in çoktan kolları sıvamış olduğuna şahit olmak,bana bu janra üzerine neler oluyor böyle dedirtmişti.Onu da ayrı bir şekilde, ülkemizde bu türde yazanlar arasında korku-gerilim türünde –benim gözümde-günümüzün kralı olduğundan tebrik etmek istiyorum.

Bir süre önce Celal Bayar Üniversitesi’nden sevgili Almanca hocam Dilek Pekin ile Tüyap Kitap Fuarı’nın İzmir ayağındaydık.Birlikte fuara doğru yol alırken,korku-gerilim janrası dışında çok daha farklı türlerde yazılmış kitaplar bulabilirim herhalde diye düşünüyordum.Bu konuyu önce kendisine açmadım;ancak fuarı dolaşmaya başladığımızda pek de umduğumun gerçekleşmediğini gördüm.Bunu Sayın Dilek Pekin ile paylaştığımda dünyadaki suç oranları,savaş vs. bunların büyük etkisi olabileceği konusunda hemfikir olduk.Karşıt düşüncede olmamıza imkan olmayacak kadar fazla korku-gerilim kitapları barındırıyordu fuar.İkimiz için de enteresan bir durum olmuştu.Acaba edebiyat kanlanıyor muydu?


Kısa zamanda çok fazla bu janranın üzerinde duruldu ve hala durulmakta.Dünya suç oranlarındaki artış,ülkelerin gerek siyasi gerek askeri ve gerek ekonomik krizleri,şizofreni vb. ruh hastalıklarının artışı,insanlardaki depresyona girme durumunun inanılmaz bir hassaslığa ulaşmış olması;edebiyatın dünyamızda olup bitenleri yansıtması yönünden baktığımızda korku-gerilim janrasının üzerinde bu kadar çok durulmasına pek şaşılmaması gerek,diye düşünüyorum;hatta dünya daha fazla suç krizi yaşadıkça ki yaşayacak gibi görünüyor,korku-gerilim türleri de gittikçe artacaktır ama artma sebeplerine baktığımızda,işte bu sefer-çocukluğumun aksine-bilmem katılır mısınız ama bu beni mutlu etmeyecek.Edebiyat da dünyayı yansıttıkça,dünya da edebiyatı kanlı bir şekilde yansıtacaktır,diye düşünüyorum.



Mustafa BALTACI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder